Hasta Rapor No.13

3 yıldır diploma projesini alıyorum. Bu dönem içerisinde psikolojim iyice bozuldu. Sanki hiç mezun olamayacakmışım, okul hiç bitmeyecekmiş gibi geliyor bana. Diplomaya başladığım ilk yıl böyle bir düşünce yoktu kafamda. Fakat yıllar geçtikçe bu duygu büyüdükçe büyüdü. Hocalarımızın kaliteyi yükseltme isteği iyi ve doğru ama bu değişiklik temelden yani 1. sınıftan yapılmalı gibi geliyor bana. Tamam kabul ediyorum belki tembelim ve daha çok çalışmam lazım ama genele bakınca her sene 20 kişinin girdiği grafik bölümünden son 3 yılda 20 kişi mezun olabildi. Bunun tek sorumlusunun öğrenciler olmaması gerekir bana kalırsa.

Diyelim ki hocalar haklı kalite gerçekten yükseliyor ve öğrenciler her geçen sene diploma kurulda istenilen şeyleri anlıyor. O zaman şöyle bir sorun ortaya çıkıyor; diploma kurulunun 1. senesinde mezun olan kişi sayısının 3. senesinde mezun olan kişi sayısından daha az olması gerekirdi. Çünkü diploma kurulunun istediklerini öğrencilerin 2. ve 3. yılda 1. yıla göre daha iyi kavramış olmaları gerekirdi. Fakat bu sayı yani 1. sene mezun olanlarla 3. sene mezun olanlar hemen hemen aynı. Ben hocalar kaliteyi düşürsün demiyorum sadece bu yol ve yöntem bu eğitim sisteminde işe yaramıyor diyorum. Bence hocaların yeni bir yöntem geliştirmeleri gerekiyor.

Hasta Rapor No.12

Evvelden idealistçe “İyi bir projeyle mezun olma...” istegim gittikce “Vereyim de kurtulayım...” cinsinde bir projeyle sadece ve sadece “Şu okulu bir bitirme” istegine dönüşüyor. Çok üzücü değil mi? Okudugum bölümü, yaptığım şeyi seviyordum. Bu bıkkınlık da nereden çıktı?

Kendime güvenim sınıfa girdiğim an sıfıra iniyor. Halbuki yapabileceğimi biliyordum. Kendi bitirme konumda insiyatifsiz ve karar vermekten aciz bırakılıyorum. Ya Tanrılar beğenmezse... Ya Tanrılar ikinci kere ve üçüncü kere de beğenmezse... Motivasyon diye birşey vardı... Neydi? Ben unuttum...

Heyecanla giriştiğim bir şey Tanrılara aynı heyecanı vermiyor. Olabilir... Saçma ya da sadece olmaz kelimeleri beni heyecanımdan vaz geçirmek için yeterli 2 kelime mi? Aslında olmaması lazım. Ama Tanrılar en iyisini bilir... Ben de söz dinleyen, konuşmasını çok da beceremeyen uslu bir çocuğum.

Girilen ciddi depresyonları saymazsak en büyük problem bence ileriye dönük planlar yapamamak. Diploma gününü milat sayıp o güne kadar yaptigin seylerin değerini kendine kabul ettirememek, hayatta oyalanıyormuş gibi hissetmek.

Aynı dili konuşmuyor muyduk? Anlaşmaya insanın gönlü olsa dil de farketmez ya... Tanrılar, yöneten değil de yönlendiren olsa... Bütün dünya buna inansa bir inansa...

Hasta Rapor No.11

Okulunu, bölümünü, yaptığı işi seven bir insanın; yani benim, birden bire bunlardan soğumamın sebebi ne olabilir? Pekçok şey olabilir. Fakat aynı yolda yürüdüğüm insanlar da benim hissettiklerimi yaşıyorlarsa, orada ortak bir sorun var demektir.

Peki nedir bu ortak sorun? Grafik Tasarım Bölümünün koridorlarında başları önde volta atan mahkumların akıllarından geçen nedir? Kendi bakış açımdan kısaca özetlemeye çalışacağım. Kısa yazmak zordur, hele ki böyle bir konuda.

Başlangıçta her şey iyi gidiyordu. Uygulamalı derslerimin hiçbirinde takılmıyor, yeterli notlarla geçiyordum. Bu süreçte danışmanlarıyla bire bir diploma konularını konuşan, tashih alan, sunum yapan ve geçer not alan arkadaşlarımı seyrediyor, bir an önce ben de o atmosferi yaşamak için sabırsızlanıyordum. Diplomaya ulaşmam fazla uzun sürmedi.Fakat ben diploma kademesine geldiğimde eski çamlar bardak olmuş, sistem ansızın değiştirilmiş, ve bunun adına da “Çıta yükseltilmesi” denmişti.

Roma dönemi gladyatörleri gibi tek tek uğurluyorduk arkadaşlarımızı sunum arenasına. Birçoğu derin yaralarla dönerken, onları teskin etmek, moral verip tedavi etmek yine arkadaşlarına düşüyordu. Sırası yaklaşan öğrencinin gözünde bir korku beliriyordu, hele ki birkaç dakika önce parçalanmış arkadaşlarının moralsiz suratlarına bakarken bu korku daha da artıyordu.

Bu yaraların, bu korkunun tek nedeni reddedilen konular değil elbet. Bu korkunun asıl sebebi aşağılanma, küçük düşme korkusudur. Bir insan tek bir kavramı yanlış yerde kullandı diye yerden yere vurulursa korkar, bir insan sunum kağıdındaki hatalı imla-cümle kullanımı nedeniyle aşağılanırsa korkar, bir insanın açık ton saç rengiyle zeka düzeyi ilişkilendirilirse korkar...

En az 7-8 kuvvetli beyne karşı ortada tek bir ‘öğrenci’.. Jüri ona o kadar kızmış ki konuşamıyor, konuşturulmuyor, anlatmak istediğini anlatamıyor. Tam anlatacağı sırada tekrar kesiliyor sözü. Özgüveni yitiyor, siniyor, yoruluyor. “Artık sunum yapmayacağım” diyor. Bu defalarca tekrarlanıyor. Sonunda okulu bırakıyor, herhangi bir yerde çalışmaya başlıyor; öğrenci mi değil mi belli olmayan ne idiği belirsiz bir varlık olarak. Yani en azından kendini böyle hissederek.

Ve ertelediği hayat planları...

Yanlış anlamaya mahal vermemek adına açıklıyorum: Burada “Bizi geçirin” demiyorum. Ya da her şeyi bir anda kolaylaştıralım da demiyorum. Yalnızca diploma projesini nefret edilecek bir şey olmaktan çıkartıp sevilecek bir sürece çevirelim diyorum. Sizlerin de deyimiyle:

Diploma bu, bir daha bu kadar özgür olamayacağız.

Hasta Rapor No.10

Hastayım diploma projesinde dünyayı kurtarmaya,

okulumu yüceltmeye, zorluk kıdemini arttırmaya.



Sordular mı? Diyeceksin, 7 ya da 11 yılda bittirdim ben okulumu.

4 yıl ön eğitim 3 yıl diploma lisansı aldım diyeceksin.



Ama mezun olmadan önce çalışmak zorunda kalacaksın para kazanmak için.

Diploman yok diye fırsattan istifade edecekler patronlar.

Senin taze çıtır beynini kemirecekler 3 kuruş paraya.

Mümkünse askerlik vaktini de ertele,

eninde sonunda gideceksin ya, o da değerini düşürsün piyasada.



Eski AKADEMİ ya, öveceksin biraz.

Öyle ki Marmara Grafik Tasarım’dan bir farkımız olsun değil mi?!


Ömür boyu bizden istenmeyecek bir proje üreteceksin ki,

görenler laz bakkal gibi bakacak bön bön tasarımına.



Sen de gereceksin göğsünü “MSGSÜ’yü bitirdim behhh...” diyeceksin.

Böylece grafik tasarımcı olarak nirvanaya erişeceksin,

yakacaksın sonra da tek dal sigaranı kollarının arasında diploma projenle.

Hasta Rapor No.09

• Üniversite kantinindeki grafik tasarım öğrencileri bütün gün proje’den, mezun olamamaktan ve bunun yarattığı sıkıntılardan konuşuyorlar. Bu konuşmalar sanal ortamda da kesintisiz devam ediyor. Fakat bölümdeki hocaların bu konuşmalardan ve dolayısıyla yaşadığımız sıkıntılardan haberleri yok.

• Şu anda diploma projesi alan kişi sayısı 73. Senede 20 kişi alan bir bölüm için oldukça yüksek bir sayı.

• Okulu bırakan, atılan, ya da ara veren öğrencilerin sayısı mezun olanlardan çok fazla.

• Öğrenciler, diploma konusu bulmakta çok zorlanıyorlar, çünkü jürinin projeleri hangi kriterlere göre kabul veya reddettiğini bilmiyorlar. Hemen hemen herkes jüride grafik tasarımdan çok göstergebilim konuşulduğunu düşünüyor. Oysa ben eğitimimiz süresince yeterli göstergebilim eğitimini aldığımıza inanmıyorum. Bizim dönemimizde tasarım kuramı dersi vardı, fakat bu dersten öğrencilerin %70’i kaldığı için ders başarısız sayılmış, öğrenciler dersten geçirilmiş ve ders kaldırılmıştı. O zaman da öğrencilerin aklında “Acaba aldığımız eğitim yeterli olmadığı için mi bizler diplomada başarısız oluyoruz?” sorusu canlanıyor.

• Sunum yapan kişiler, zaman zaman jürinin alaycı tavrıyla arkadaşlarının içinde küçük düşüyor, eziliyor. “Yanlış birşey söylersem biterim.” kaygısıyla bazen konumuzu bile yeterince savunamıyoruz.

• Proje dersi yüzünden psikolojik destek ya da ilaç kullanan öğrencilerin sayısı azımsanmaycak düzeyde.

• Artık erişkin kişileriz, fakat hala ayaklarımızın üstünde duramıyoruz. Ailelerimizden destek istemeye yüzümüz kalmadı.

• Özgüvenimiz kalmadı. Çünkü senelerdir başarısızlığa uğruyoruz. Ailemiz ve çevremizdeki insanlar “Okul hala bitmedi mi? ” dediği zaman verecek cevap bulamıyoruz. Çünkü 4 senelik bir okulun 7 ila 11 sene arasında bitmesine mantıklı bir cevap bulmak çok zor.

• Herhangi bir üniversitenin grafik bölümü öğrencisi
“Yalnızca dört-beş dersim var. Seneye mezunum ya da bu sömestir mezun oluyorum.” diyebilirken, biz tek dersimiz olduğu halde nezaman mezun olacağımızı asla kestiremiyoruz. Çünkü onlar üzerine düşen görevi yaptıkları zaman mezun oluyorlar. Oysa biz onlardan çok çalışmamıza ve daha çok bilgi sahibi olamıza rağmen mezun olamıyoruz.

• Herhangi bir üniversiteden 4 senede mezun olan kişi bu eğitimin üzerine yüksek lisans yapabilirken biz fırsatı kaçıyoruz. ( Örnek vermek gerekirse, benimle aynı yıl sınava giren ve MSÜ’yü kazamayan, hatta zamanında bunun için çok üzülen bir arkadaşım, bugün bir önlisans, bir lisans, bir de yüksek lisans sahibi. Ben ise 8 senede bir lisans dahi alamıyorum.)

• Hepimiz binlerce kişi arasından seçilerek MSÜ’yü kazandığımızda, diğer üniversitelerden vazgeçip buraya gelmeyi tercih ettik. Fakat okul uzadıkça buna pişman olduk. Alttan hiçbir ders almadan yalnızca proje yapar olduk ve bu yüzden artık kendimizi öğrenci gibi de göremiyoruz. Çünkü öğrencilik yaşamımız boyunca asla tek bir şeyle uğraşmadık. Herzaman aldığımız bir dersi destekleyen başka derslerimiz olurdu. Bir derste öğrendiklerimizi bir diğerinde uygulayarak kendimizi geliştirirdik. Ama artık sadace proje yapıyoruz. Yeni bişeyler öğrenmeye bile vaktimiz kalmıyor.

• Son senemizde olduğumuz için başka bir üniversiteye yatay geçiş ya da bölüm değiştirme gibi bir şansımız yok. (Ben denedim) Bu açıdan burayı bitirmeye mecbur kalıyoruz. Ama bitiremiyoruz. Bu da öğrencileri çıkmaza ve bunalıma sürüklüyor.

• Bizim yaşadığımız sıkıntılar, ailelerimizi de en az bizim kadar etkiliyor. Çünkü hayatımız boyunca yaşamadığımız başarısızlıkları yaşıyor, gözlerinin önünde sinir krizleri geçiriyoruz ve onların elinden hiç birşey gelmiyor.

• Okulun uzaması öğrencileri maddi açıdan da çok zor durumlarda bırakıyor. Çok rahat iş bulup çalışma fırsatımız varken, okul yüzünden çalışamıyoruz. Çalıştığımız zaman okul daha fazla uzuyor. Çünkü işten geriye kalan vakitte çalışsak bile bir süre sonra aşırı tempo yüzünden hem iş yerinde hem okulda başarısız oluyoruz.

• Ailesi şehir dışında olan öğrenciler İstanbulda yüksek kiralar ödüyorlar.

• Bizim 20’li yaşlarda genç insanlar olarak, kendimize yeni bir hayat kurmak, para kazanmak, evlenmek, bir iş sahibi olmak ve bu işte ilerlemek isteyebileceğimiz, eğitimciler tarafından göz önüne alınmalıdır.

• Diploma jürisindeki hocalar, bir projeyle 1,2 sömestir olmadı 3 sömestir uğraşabilirler. Fakat proje süresi uzadıkça öğrencilerin mezun olacaklarına dair bütün inançları kayboluyor. Kendilerini başarısız ve ümitsiz hissediyorlar.

• Bölümümüzdeki öğrenciliği 7-8 seneyi aşmış erkek öğrencilerin, neredeyse tamamı, uzun dönem askerlik yapmamak için okula devam ediyor. Asker kaçağı gözüken ve bu yüzden yurt dışına, hatta çevirme olur diye şehir dışına bile çıkamayan arkadaşlarımız var.

Hasta Rapor No.08

Bazı şeyler vardır, başaramayıp erteledikçe büyür, büyür, daha da büyür... Ve çözülmesi çok zor bir sorun halini alır. Sanırım Mimar Sinan Üniversitesi Grafik Tasarım öğrencileri için mezuniyet öyle birşey.

Peki ne oluyor da bu bölüme girmek için on binlerce insanın arasından, büyük zorluklarla mücadele edip büyük çabalar harcayarak, hayallerindeki bölüme giren bu insanlar, eğitimin son senesindeki, belki de en zevkli ve en istedikleri gibi yapmaları gereken diploma projesini, kurtulmaları gereken bir sorun olarak görmeye başlıyorlar?

Belki de en zoru, insanların artık okuldan birşey beklemedikleri bir hale gelmesi. Birçoğu daha okurken reklam ajanslarında çalışmaya başlayan tasarım öğrencileri, çalışma hayatındaki gerçekler ve okulda kendinden beklenenler arasındaki çelişkiyi sorgulamaya başladıklarında, hiçbir şey eskisi gibi olmuyor.

Günde en az on saatlerini bilgisayar başında sevmedikleri insanların sevmedikleri işlerini yaparak geçirenler, otomatik olarak grafik tasarıma olan inançlarını da o ölçüde kaybediyor.

Bütün bunların üzerine bir de okuldaki durum eklenince diploma öğrenci sayısındaki anormallik kaçınılmaz oluyor. Başka hangi okulda vardır ki 50-60 kişi aynı anda mezun olmaya çalışsın.

Her iki tarafı da mutlu edebilecek bir çözüm var mı bilmiyorum ancak okul dışında bir ünümüz olduğu kesin. Dışarda konuştuğumuz insanlar bile, 7-8 senedir okulda olmamızı normal karşılayıp “Zaten sizin okula bir girmek zor, bir de çıkmak...” diyebiliyorlar.

Hasta Rapor No.07

Sene 2001...

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi yetenek sınavları yapılıyor ve en çok istediğim bölüme girme şansını yakalıyorum... İki bin küsur insan arasından...

İlk zamanlar bakıyorum ki hersey güzel gidiyor. Temel sanat, illüstrasyon,desen. Derken notlar da iyi... Okula gidip gelmek de ayrı bir zevk!.. Neyse bir seneyi böyle
kapatıyoruz (iyi notlarla). Sonraki sene gelip çatıyor proje isimli herkesin tırıs tırıs korktuğu bir dersle. “Allah Allah” diyorum, başlıyoruz. İlk projeyi deli gibi çalışarak geçiyorum, fena da olmayan bir notla. Sonraki proje geliyor. Bakıyorum ki not düşmeye başlıyor ve bir sonrakinde bir kere daha... Daha fazla çalışıyorum ama bir sorun var. Olmuyor!.. Olmuyor!..Bakıyorum ki git gide soğumaya başlıyorum. Aynı anda tamamen onaylanan ve son tashihlerimde iyi yorumlar alan projem HERKESLE birlikte kalıyor. Bu soğuk duşun ardından “Tamam” diyorum. Pes etmiyorum. Yeniden, yeniden devam ediyorum. Ama bıkmış ve soğumuş bir şekilde. Mecburum da... Sonra bir yandan ailem sorunlar yaşıyor ve ben çalışmak zorunda kalıyorum. Geceli gündüzlü çalısıyorum; eve geliyorum, bitmiyor proje yapıyorum. Bitmiyor, bitmiyor, bitmiyor!!! Neyse ki diploma projesine geliyorum ve asıl çıkmaza girmiş bulunuyorum. Jüride konu sunumu yapıyorum kabul görüyorum. Sonra “Hayır olmadı.” deniliyorum, yollanıyorum... Vize sunumuna çıkıyorum “Hayır devam etme.” deniliyor ve dönem ortasında yeni bir konuya başlıyorum... Böyle saçma sapan bir süreç içerisinde, hayatım ve yapmak istediklerim, 6 kişinin iki dudağının arasından çıkacak sözlere bağlanıyor birden! Tüm bunlarla birlikte sadece benim değil etrafımdakilerin de durumlarını izliyorum, üzülüyorum... Eleştirmeye ve düşündüklerimi söylemeye kalktığım zaman da alaya alınıyorum. Burası sanat eğitimi veren bir kurum, sanat eğitimi veren bir bölüm. Mühendislik fakültesi de değil, güzel sanatlar fakültesi. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü...

Injury Nedir Nasıl Gelişir?


İnjury hastalığı Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Grafik Tasarım Bölümü’nde son yıllarda ortaya çıkan bir hastalık olup, 20 yaşın üzerindeki grafik tasarım öğrencilerinde yoğun biçimde görülür. Yaşın ilerlemesiyle birlikte hastalığın şiddeti de artış gösterir. Hastalık vücuda girdikten sonra, kuluçka süreci 1 ila 3 yıl arasında değişmektedir. Bu süreçte hasta kişi, herhangi bir olumsuz belirtiyle karşılaşmaz. Hasta 6 farklı süreçten (erteleme, farkındalık, görmezden gelme, isyan ve depresyon, teslimiyet, mücadele) geçer.

İnjury hastalarında ileri derecede özgüven kaybı ile birlikte, depresyon, asabiyet ve saldırganlık durumuna sıkça rastlanır. Sosyal anksiyete, davranış, konuşma ve uyku bozuklukları gelişir. Hastalardaki yüksek stres düzeyi zaman zaman mide yanmaları ve kas spazmlarına yol açar. İnjury hastaları toplum baskısı karşısında saldırganlaşabilir. Dikkatleri oldukça dağınıktır. Kolay motive olamazlar. Özgüven eksikliğinin de etkisiyle, bu kişiler sürekli kararsızlık içindedirler. Dikkat edilmezse bu hastalar her an yurt dışına kaçabilirler.
Hastalık ilerledikten sonra tedavisi oldukça güçtür ve askerliğe bağlı nedenlerle erkeklerde zaman zaman daha da şiddetli gözlemlenebilir. Erkeklerde, hastalığın ilerleyen safhalarında asker ve inzibat korkusuna (askerofobi) yol açar. Hasta kişi askerofobi nedeniyle yurt dışı ve şehir dışı geziler yapamaz. Geceleri dışarı çıkmaya korkar ve eve kapanarak asosyalleşir.
İnjury hastalığında erken teşhis çok önemlidir. Teşhis ve tedavinin gecikmesi, hastalığın ilerlemesine, tedavinin güçleşmesine, dolayısıyla hasta ve hasta yakınları için de maddi-manevi birçok sıkıntıya yol açacaktır.