Bölümün kendi içinde uyguladığı 3,5 senelik eğitim programından sonra bizden istenilen farklı talepler beni çok zorlamıştı.
Diploma için konu bulma süreci başladığında, bizden konuyla ilgili ne istendiği, ne tür beklentilerin olduğu konusunda herhangi bir brief ile karşılaşmadık. Sadece ilk dönem bunun hakkında bir A4 kağıdı dağıtılmıştı. Kişisel olarak bu briefin birkaç saatten oluşmasının dahi yeterli olacağına inanmıyorum. Benim tabi tutulduğum eğitim programından hemen sonra bu değişiklik, durumu kavramamı fazlasıyla zorlamıştı. Bu nedenle öğrencinin bu duruma ayak uydurabilmesi için daha sabırlı davranılması gerekir diye düşünüyorum.
Ayrıca jüride ilk dönem gösterilen tavizin, her geçen zaman hızla azaldığını, öğrenci ile danışman hoca arasındaki ilişkinin iyice koptuğunu söyleyebilirim. Ben öğrenci olarak kendimi tamamen yalnız hissediyordum. Artık ne yapmak istediğimi ya da kendi kişisel tasarımsal sorunumu düşünmekten öte, konu kabul etme sürecindeki beklentilere odaklanmaya çalışıyordum. Sanırım bunu “Bir başkası olmaya çalışma.” olarak tanımlayabilirim.
Benden istenen ve benim hem tasarımsal hem kişisel bir sorun olarak gördüğüm ve ilk olarak sunduğum “İşaret dili” proje konumun, tüm beklentilere uyarak sergilediğim tavırdan sonra, karşılığının yine olumsuz olması beni hüsrana uğratmıştı. Ben tüm kurallara uyarak ilk konu sunumuna geldim. İstenileni yerine getirdim. Ara sunuma çıkma amacım ise, ilk sunumda bulunma fırsatı olmayan bir hocamıza tekrar konu sunmaktı ve elimde konu sunmak için yeterli malzeme yoktu. İnsanlık hali herşey olur derken konumun ara sunumda reddedilmesi ise tam bir hayal kırıklığı olmuştu. Hangi danışman hocanın kabul ettiklerine güvenebiliriz, bilmiyorum. Evet, sadece öğrenciler değil, hocalar da hata yapabilir diye düşündüm sonra. Fakat benim mezuniyetim sırasında, artık iletişim kuramadığım bir güç ile karşılaşmam herşeyi iyice zorlaştırmıştı. Artık sorun tasarımsal bir sorun değil, iletişim sorunu olmuştu.
Eski uygulamaya göre süreci danışman hocayla karşılıklı olarak geçirmek öğrencinin vaktini daha verimli geçirmesini sağlıyordu. Bir eğitim kurumunun öğrenciye daha dönemin başında o dersi veremeyeceğini söylemesi, öğrencinin ise konusun kabul olmasının, tamamen şans olduğuna inanması onu aldığı eğitimden ve muhatap olduğu herşeyden uzaklaştırıyor, soğutuyor, inancını zorluyor.
Açıkçası bilmek istediğim bu konu kabul etme sürecinin başlamasından sonra kaç öğreci döneme devam edebiliyor ve en önemlisi bir danışman, bir dönemde kaç öğrenciyi eğitme fırsatı bulabiliyor. Bence mesele tamamen amacından uzaklaşmış bulunuyor.
Öğrenci sanki bir tur sınava tabi tutulduktan o derse devam edebilme şansını kazanıyor. Oysa ki, ben bu şansı bu bölümü kazanıp, ilk 20 içine girerek ve gerekli bütün dersleri tamamlayarak, diploma projesi dersini de almayı hak ettim.
Ailemin ne hissetiğini de biraz anlatayım. Birincisi maddi sıkıntılar oldu. Beni bu yaşa gelmeme rağmen finanse etmeleri gerekti. (Tabiki bir yandan iş edinip, derse devam edebilirdim. Fakat projeye yeterli vakti ayıramayınca yine temel bir sorun ortaya çıkıyordu. )
İkincisi ise bu dengesiz ortamın bende yarattığı sıkıntı ve asabiyetten dolayı onların huzurlarını da yeterince kaçırmamdı. Ama biliyorum ki bu ikinci dile getirdiğim şey yeterli ciddiyeti taşımıyordur gözünüzde.
Sonuçta şunu söyleyebilirim, Mimar Sinan G.S.Ü.’nde grafik eğitimi aldığım süre boyunca yaptığım en kötü proje, diploma projem olmuştur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder